TÜSMOD CPO TÜRKİYE DİJİTAL KONFERANSLARI DEVAM EDİYOR
“Yeni Normalde Lokomotif Sektörlerin Yerli ve Millileşmedeki Öncü Rolü” başlıklı TÜSMOD CPO Türkiye dijital konferansında yerli ve milli üretim için Ar-Ge’ye yatırım yapmanın ve inovatif ürünler geliştirmenin önemi vurgulandı.
TÜSMOD CPO Türkiye dijital konferansların üçüncüsü 16 Temmuz 2020’de “Yeni Normalde Lokomotif Sektörlerin Yerli ve Millileşmedeki Öncü Rolü” başlığı ile düzenlendi. Açılış konuşmasını TÜSMOD Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Hüryılmaz’ın yaptığı konferansın moderatörlüğünü Ekspoturk CEO’su B. Kemal Şahin ile Medipol Sağlık Grubu Satınalma ve Tedarik Grup Müdürü İsmail Hızlı yaptı. 500’e yakın katılımcının izlediği Konferansta konuşmacı olarak Abdi İbrahim Tedarik Zinciri ve Satınalma Direktörü Ufuk Güler, ASELSAN Sanayileşme ve Tedarik Direktörü Ali Rıza Kılıç, TÜLOMSAŞ Ar-Ge Dairesi Başkanı İbrahim Erşahin, Karel Bilgi ve İletişim Teknolojileri Mühendislik Direktörü Dr. Alper Sarıkan ve Jetract CEO’su Onurhan Öztürk yer aldı.
TÜSMOD’dan “YERLİ ÜRETİM” ve “Buy From TÜRKİYE” kapsamında projeler…
İntengo, Morvera, Pratis, Sabancı Dx, Karel ve Jetract firmalarının katkıları ile gerçekleşen konferansın açılışında konuşan TÜSMOD Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Hüryılmaz, ihracat ve ithalatta dış ticaret dengelerine vurgu yaparak 2019 yılında ithalatın ihracattan fazla olduğuna ve 2020 yılında da bir önceki yıla göre de oransal olarak aradaki farkın daha fazla açıldığına dikkat çekti. Önümüzdeki süreçte ithalatı düşürürken ihracatı yükseltmek için “YERLİ ÜRETİM” ve “Buy From TÜRKİYE” kavramlarını geliştirmek gerektiğine değinen Hüryılmaz, TÜSMOD’un bu iki konsepti kapsayan çalışmaları hakkında bilgi verdi.
“YERLİ ÜRETİM” kapsamında şirketlerin vermiş oldukları bilgiler ve ihtiyaçları doğrultusunda ithal edilen ürünlerin yerli kaynaklardan nasıl temin edilebileceğine yönelik çalışmalar yaptıklarını söyleyen Hüryılmaz, bununla ilgili hali hazırda başlamış ve 20 Milyon Euroluk belli projelerin tamamlanmak üzere olduğunu ifade etti.
“Buy From TÜRKİYE” kapsamında ise üreticilerin Türkiye’de üretip uluslararası alana taşımak istedikleri ürünlerin yurtdışındaki satınalmacılara tanıtıldığından bahseden Hüryılmaz, bu iki proje ile TÜSMOD’un bir yandan ithalatı azaltıp diğer yandan ihracatı artırıcı çalışmalar yaptığını söyledi.
COVID-19 sonrası sürdürülebilir ekonomik gelişmede yerli ve milli olmanın önemine vurgu yapan Gürkan Hüryılmaz, TÜSMOD olarak bir yandan IFPSM ve EIPM gibi kurumlar aracılığı ile Türk tedarik zinciri yöneticilerini uluslararası tedarik zinciri yöneticilerine kattıklarına diğer yandan da Türki Cumhuriyetlerindeki meslektaşlar arasında merkezi otorite olma yolunda ilerlediklerine değindi.
“Savunma sanayimizdeki teknolojileri yerli ve milli olarak geliştirmek ülkenin savunma gücü açısından elzem bir konu…”
Ekspoturk ExpoNext Zoom organizasyonu ile gerçekleşen Konferansta savunma sanayisinde yerlileşme ve millileşme ile endüstrinin geleceği konusunda konuşan ASELSAN Sanayileşme ve Tedarik Direktörü Ali Rıza Kılıç, Türkiye’nin teknolojik alanındaki dışa bağımlılığını azaltmada yerli ve milli üretimin önemine dikkat çekti. ASELSAN’ın başta haberleşme olmak üzere birçok alanda kendi özgün ürünlerini üreterek sadece TSK’nın ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp ihracat yapar konuma da geldiğini söyleyen Kılıç, “Teknolojik olarak dışarıya bağımlı kaldığınız sürece bağımlı olduğunuz ülkenin izin verdiği ölçüde operasyonlarınızı yürütebiliyorsunuz. Bu, ülkenin bekası açısından bir sıkıntıdır. Caydırıcı güç olması açısından da sizin bu teknolojiye sahip olmanız gerekiyor. Savunma sanayimizdeki teknolojileri yerli ve milli olarak geliştirmemiz ülkemizin savunma gücü açısından elzem bir konu…” dedi.
ASELSAN’ın misyonlarından birinin de marka bilinirliğinin dünyanın sayılı markaları arasında girmesi olduğuna dikkat çeken Kılıç, “Bunun belgelerini birçok sıralamada görebiliyoruz. Dünyanın en büyük savunma sanayi şirketleri arasında hızla ilerliyoruz. 52. sıradayız. Türkiye’deki sıralamamız sürekli yükseliyor. Bunun için çalışıyoruz. Ar-Ge çalışmaları için kendi öz kaynağımızdan yaklaşık 150 milyar Dolar harcamaktayız. Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarında kendi alanımızda lider konumundayız” diye konuştu.
ASELSAN’ın pandemi sürecinde solunum cihazı üretimi ile savunma sanayi dışındaki alanlarda da ülkenin ihtiyacını milli çözümlerle karşılama konusunda üstüne düşeni yaptığını ifade eden Kılıç, “Artık savaşlar cephede kazanılmıyor. Savaş gücünüz artık top, tüfekle orantılı değil elektronik, yazılım ve siber alandaki gücünüzle orantılı. Neredeyse masada kazanılıyor. Dolayısı ile bu alanda söz sahibi olabilmek için yerli ve milli çözümlere sahip olmamız gerektiği tartışmasız bir gerçek” şeklinde konuştu.
ASELSAN’ın cirosunun yüzde 7’lik payının ayrıldığı Ar-Ge faaliyetlerinin haberleşme, savunma sistem teknolojileri, elektronik hard teknolojileri, radar teknolojileri, mikro elektronik ve optik teknolojiler gibi sivil birçok alanda yürütüldüğünü ifade eden Kılıç, bunların büyük çoğunluğunun da markanın sistem projeleri ve özgün üretimleri olduğunu ve hem TSK’nın hizmetine sunulan hem de ihracat pazarları açık olan konular olduğunu belirtti.
Elektronik ürünlerin dünyada da belirli yerlerden alındığını ve tekelleşmeye doğru gidildiğini ancak pandeminin stratejik alanlarda yerli ve milli üretimin gereğini beliren Kılıç, “Yerli ve milli üretim ülke olarak da desteklenmesi gereken bir konu. Savunma sanayi sektörü olarak biz şanslıyız. Çünkü yerli ve milli çözümler üretme ve bu konuda düzenleyici olma konusunda bir Savunma Sanayi Başkanlığımız var. Sektörü yönlendirme konusunda önemli çalışmalara imza atıyor. En basit örneği sanayi katılımı ofset uygulamaları… Bu uygulama ile hem yerli üreticiler olarak KOBİ’lerle çalışın, Ar-Ge yaptırın, ekosisteme katkıda bulunun şeklinde bizi zorluyor hem de yurtdışından çözümler alındığı zaman yurtiçindeki üreticilerle çalışın şeklinde bu firmaları zorluyor. Bu uygulamayı değerli buluyorum ve sadece savunma sanayi sektöründe değil diğer sektörlerde de geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Savunma Sanayi Başkanlığının YETEN yani yetenek envanteri uygulaması var. Yurtiçinde yerli bir üreticinin bu envantere girmiş bir ürünü varsa bu ürünü kullanmamanı bana açıklamak zorundasın diyor. Bu çok değerli bir uygulamadır ve dilerim başarıyla sürer. Biz bunu kendi imkanlarımız ile yapıyoruz ama bir Kamu kurumunun sahipleniyor olması çok daha değerli” diye konuştu.
“Ar-Ge’yi üniversite işbirlikleri ve Kamu kuruluşları ile destekliyoruz”
İlaç üretiminde yerlileştirme ve millileştirme uygulamaları konusunda konuşan Abdi İbrahim Tedarik Zinciri ve Satınalma Direktörü Ufuk Güler, “Abdi İbrahim’in satış dağılımının yüzde 82’si Türkiye pazarına yapılmakta. Yüzde 13’ü uluslararası pazarlara yüzde 5’i de üretim hizmetleri olarak verilmekte. Devletin yerelleşme politikaları sayesinde son yıllarda yabancı ilaç firmalarının Türkiye’de üretme zorunluluğu geldi. Üretimi olmayan ilaç firmaları da Türk üretim tesislerinde üretim yapmaya başladı. Biz de buradan bir pay aldık. Bu yüzde 5 oranındaki pay bizim için çok değerli. Onlardan hangi ürünü ne şekilde ürettiklerini, proseslerini, proses iyileştirmelerini, maliyet katkısı sağlayacak şeyleri inanılmaz derecede öğreniyoruz. Bunlar değerli katkılar” dedi.
Türkiye’de üretim yapmak isteyen yabancı firmaların kaliteli üretim nedeni ile Abdi İbrahim’i tercih ettiğini söyleyen Güler, “Yabancı firmalara ürettiğimiz ürünler üretimimizin yüzde 31’ini oluşturmakta. Üretimimizin yüzde 65’ini Türkiye’ye yaparken yüzde 4’lük bir oran da uluslararası pazarlara yapmaktayız” dedi.
Türkiye’nin ilk akredite ilaç Ar-Ge merkezinin Abdi İbrahim’de faaliyete geçtiğinden ve 2020 yılında Ar-Ge bütçesinin 101.2 milyon TL olduğunu söyleyen Güler, “Ar-Ge’yi üniversite işbirlikleri ve Kamu kuruluşları ile destekliyoruz. Bu anlamda sektörde bir ilke imza atarak Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde yerleşik olarak bir Ar-Ge ekibi oluşturduk. Fakülte bünyesinde çeşitli projelerimiz halen devam ediyor. Ege Üniversitesi işbirliği ile 7 yılda geliştirilen bir yara örtüsü ürününü 2020 yılında piyasaya sürmeyi hedefliyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin dijitalleşmesi konusuna da değinen Güler, “Dijitalleşme günümüzde her sektör için kaçınılmaz bir olgu ve ilaç sektöründe özellikle yabancılara üretim yapan bir şirketten de dijitalleşmesi doğal olarak bekleniyor. Bu sebeple dijitale ciddi anlamda yatırım yapmaktayız. Türkiye’nin sanayi üretiminden ziyade IT üretiminde daha hızlı şekilde ilerleyeceğini düşünüyorum. Örneğin Türkiye’deki IT sistemlerimizi Kazakistan ve Cezayir’deki üretim tesislerimize de kurduk. Buralara kurduğumuz ekibin tamamı Türkiye’deki lokal tedarikçilerdi. Projeler başarılı ve hızlı bir şekilde ilerledi ve ciddi anlamda verim aldık. Bu arkadaşlar oralarda networklerini geliştirdi ve nerede olurlarsa olsunlar ekipleri ile istedikleri ülkelerde sistemleri kurabiliyorlar. O yüzden Türkiye’nin hızlı ilerleyeceğini düşünüyorum. IT’deki gelişim için yapılacak yatırımın diğer sanayi faaliyetlerinden daha düşük olması sebebi ile daha hızlı şekilde gelişeceğine inanıyorum” diye konuştu.
“Teknolojiyi üretirseniz tedarikçinizi de belirleyebiliyorsunuz”
Raylı sistemlerde yerli ve milli projeler ile yeni tedarik ekosistemi üzerine konuşan TÜLOMSAŞ Ar-Ge Dairesi Başkanı İbrahim Erşahin, demiryollarında 2023 vizyonundan bahsederek 2020 ve 2023 yılları arasında 94 yüksek hızlı tren, 350 elektrikli lokomotif, 250 dizel lokomotif, 7000 hafif raylı sistem tramvay, 500 banliyö ve 10000 yük vagonu olmak üzere 60 milyar Euroluk bir ihtiyaç için nitelikli tedarikçi arayışının devam ettiğini söyledi.
TÜLOMSAŞ’ın Ar-Ge merkezine sahip ilk Kamu kuruluşu olduğunu ifade eden Erşahin, “Yerli tedarikçi ile çalışmaya büyük önem veriyoruz. Son 15 yılda yaklaşık 270 ürün yerliye dönüştürülerek toplamda 366 milyon TL yılda ise ortalama 30 milyon TL tasarruf sağlandı. Ar-Ge çalışmalarının tasarrufundan tren kontrol yönetim sistemi, Cer konvertörü, Döner köprü, Akülü manevra aracı ve yerlileştirme faaliyetleri alanlarında yaklaşık 21 milyon tasarruf sağlandı” dedi.
TÜLOMSAŞ’ın 126 yıldır Türkiye’de lider konumda olduğunu ifade eden Erşahin, “Dünyada ise henüz olması gereken yerde değil. 10 yıl önce yüksek hızlı trenin Türkiye’de üretileceği vizyonu ile tüm altyapımızı buna uygun hale getirdik. TCDD Taşımacılık Şirketinin 94 adet yüksek hızlı tren alımı olacak. Bu projenin büyüklüğü de 3.8 milyar Euro. Ülke için büyük katma değeri olan ve bir daha böyle bir fırsatın gelmeyeceği bir konu. Biz ekosistem olarak TÜLOMSAŞ’ı hazırladık. Teknolojiyi üretirseniz tedarikçinizi de belirleyebiliyorsunuz” diye konuştu.
Pandemi sayesinde dünyada tedarik zincirinin kırıldığını, tedarik sürelerinin uzadığını ve Avrupa ülkelerinin bu durumdan derinden etkilendiğini sözlerine ekleyen Erşahin, bu durumun iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirterek “Avrupa’ya bir kere tedarikçi olunduğunda sürdürülebilir bir model içinde o ekosistemde kalabiliyorsunuz” dedi.
Gelecek demiryolu trendlerinin alternatif enerjiler, haberleşme sistemleri, otonom araçlar, dijitalleşme ve verimlilik-sürdürülebilirlik olduğuna işaret eden Erşahin, “Burada IT, IoT ve dijital unsurlar bir tık önde olacak. Tüm sektörlerde olduğu gibi burada da mekanik eskisi kadar önde olmayacak. Tedarikçiler bu konuda da kendilerini konumlandırabilirler” şeklinde konuştu.
“Veri güvenliği için data merkezleri Türkiye’de olmak zorunda”
Yeni dönemde yeni iletişim yolları hakkında konuşan Karel Bilgi ve İletişim Teknolojileri Mühendislik Direktörü Dr. Alper Sarıkan, gelecek yıllarda en kıymetli varlığın veri olacağına değindi. Veri güvenliği açısından da verinin yerli ve milli olarak geliştirilen altyapılar üzerinden sağlanmasının son derece önemli olduğunu belirten Sarıkan, “Özellikle bunu Kamu uygulamalarında düşünecek olursak gerek sesli gerekse görüntülü görüşmelerin mutlaka yurtiçinde geliştirilmiş yazılımlar ve donanımlar üzerinden aktarılması kritik bir konu. Bunlar belirli data merkezlerine mutlaka ulaşmak zorunda ve bu data merkezlerinin de Türkiye’de olması zaruri görünmekte” diye konuştu.
Karel’in bulut üzerinden servis verilen bulut konferans ve IP santral uygulamalarında yüzde yüz yerli kaynaklarla hizmet verdiğini ifade eden Sarıkan, “Önümüzdeki dönemde yapılacak satınalmalar ve çalışmalarda veri güvenliğine dikkat etmek ve yurtiçinde geliştirilen ürünleri tedarik etmek gerekiyor. Bu noktada önemli bir konu da entegrasyon kabiliyeti. Günümüzde artık her şey her şeye entegre ve cihazlarımızı ve iletişim sistemlerimizi bir şekilde internete bağlayabiliyoruz. Entegrasyon kabiliyeti yüksek yerli üreticilerin bu noktada önemli rol oynayacağını düşünüyorum” dedi. Karel’in özellikle haberleşme konusunda daha önce yurtiçinden alınan birçok ürünün Türkiye’de üretilmesini ön plana çıkaran şirketlerden biri olduğunu ifade eden Sarıkan, IP ve bulut santral sistemlerinden bahsederek sözlerini şöyle sürdürdü “Haberleşme elektroniğinde santral sistemleri deneyimi kazandıktan sonra bilgi birikimimizi ister istemez askeri sistemlere de aktarabildik. Dolayısı ile milli gemi üzerindeki haberleşme sistemi olsun, şehir hastanelerindeki haberleşme sistemleri olsun tümüne Karel olarak çözüm getirebildik. Sistemlerimizi küçük bir haberleşme ağından başlayıp örneğin Ankara Şehir Hastanesindeki gibi büyük bir kompleksin tümleşik iletişimini sağlamaya kadar getirebildik. Pandemi süreci gösterdi ki kişilerin iletişiminden çıkıp nesnelerin iletişimine geçilmesi gerekiyor. Bu noktada önemli faaliyetlerde görev aldık. Bu çözümlerimizi de yerli ve milli olarak ülkemizde paylaşıyor olacağız.”
“Verinin takip edilebilir, arşivlenebilir ve analiz edilebilir olması önemli”
Dijital satınalma süreçleri konusunda konuşan Jetract CEO’su Onurhan Öztürk, şirketler için e-satınalma ve e-ihale çözümleri geliştirdiklerine değindi. Türkiye’de dijital satınalma dönüşümüne katkı sağladıklarını ifade eden Öztürk, “Burada önemli olan verinin çokluğu değil verinin takip edilebilir, arşivlenebilir ve analiz edilebilir olmasıdır. Big data budur. Türkiye’nin büyük şirketlerinin ellerinde çok ciddi dataları var. En kritik verilerden biri de satınalma verileri. Ancak bu veriler sadece google’ın arama motoru gibi ‘10 yıl önce ne almıştık’ gibi mi analiz ediliyor yoksa predictive dediğimiz daha farklı analizlerle çözümler geliştirilebiliyor mu, tedarikçiler bu verilere dayanarak rekabet ortamlarında nasıl konumlandırılıyor ya da teklif toplama usulleri dijitalleştiriliyor mu, teklifler sadece e-posta ile mi yapılıyor yoksa satınalmacıların e-ihale diye tabir ettiği farklı ihale usulleri ile satınalmaları var mı? Bu anlamda dijital satınalma konusunda kullanıcı alışkanlıklarını bozmadan süreçlerin nasıl yönetilebileceğine yönelik teknolojiler geliştiriyoruz. Bir yazılım şirketi, bir start-up’ız. Genç bir girişimiz. Bu alanda ülkemize ve şirketlere fayda sağlama arzusundayız” diye konuştu.
YERLİ VE MİLLİ KONUSUNDA ÖNLEMLER ALINIYOR
Yerli ve milli ürünlerle ilgili bakış açısı sorulan TÜSMOD CPO Türkiye dijital konferansı katılımcılarının yüzde 77’i pandemi öncesinde de önemini zaten bildiklerine yönelik seçenekleri işaretledi. Bunların yüzde 63’ü bu nedenle zaten önlemlerini almakta olduklarını belirtirken yüzde 14’ü ise önemini bildiklerini ancak aksiyon almamış olduklarını kaydetti. Katılımcıların yüzde 9’luk kesimi ise yerli ve milli konusunda pandemi sonrası herhangi bir değişiklik beklemediğini belirtti.
YERLİ VE MİLLİ POLİTİKALAR BELLİ SEKTÖRLERE ODAKLANMIŞ
Türkiye’de yerli ve milli tedarik yönetimi ile ilgili bir politikanın olup olmadığı sorulan katılımcıların yüzde 71’i bir politika olduğu yönünde seçenekleri işaretlerken bunların yüzde 51’i politika olmakla birlikte belirli sektörlere odaklanılmış olduğu yönünde seçeneği işaretledi.
TÜSMOD BİR STK OLARAK YERLİ VE MİLLİ POLİTİKALAR OLUŞTURMA SÜRECİNE KATKI SAĞLIYOR
TÜSMOD’un yerli ve milli politikalar oluşturma sürecinde STK olarak katkı sağladığını düşünen katılımcıların oranı ise yüzde 94 oldu.